Herkesin adını sürekli duyduğu, ama bence çok az insanın okuduğu, daha da azının ders aldığı, benim favori kahramanlarımdan Küçük Prens’ten bahsedesim var. Yoksa siz hala okumadınız mı? :) Eğer ‘amaan çocuk kitabı diil miydi o’ diye erteleye erteleye okumadıysanız, zararın neresinden dönülse kardır diyerek okumanızı tavsiye ediyorum naçizane. Zira bu kitaba çocukların değil büyüklerin ihtiyacı var, çocuklar zaten biliyor bunları ☺️ Daha önce okuduysanız da bence yeniden okuyun bu aralar, şifa niyetine. Bazen çok güzel kitapları defalarca okumak lazım, çünkü her okumada yeni bir şey fark ediliyor, bilinenler pekişiyor. Hem kısacık. Bir de araya İngilizce’yi geliştirmeyi de ekleyerek İngilizce’sini de okuyabilirsiniz. Dilini anlaması çok zor değil, İngilizce kitap okumaya alışmak için güzel bir seviye. Bir de bana daha şiirsel geldi İngilizce çevirisi.
Kitap okumaya sabrınız ve/veya sabrınız yoksa, YouTube’da sesli kitabı da var, hem Türkçe’sinin hem İngilizce’sinin. Ev işi yaparken bir yandan dinleyiverin.
Buna bile sabrınız yoksa, en azından filmi izleyin. 2015’te çekilen (Yönetmeni Mark Osborne) çok tatlı bir versiyonu var. Bu uyarlamada, günümüzün ve çoğumuzun belası olan mükemmeliyetçiliği de çok güzel işlemiş. Tipik bir mükemmeliyetçi anne ve kızının Küçük Prens’le tanışmasını anlatıyor. Bana baya iyi geldi, umarım size de iyi gelir.
Film tamamını anlatmıyor kitabın, ama temel noktaları güzel özetliyor. Filmden sonra zaten muhtemelen kitabı okumaya gaza gelirsiniz. .
O kadar bahsetmişken biraz alıntı yapmamak olmaz şimdi:
”Sözgelimi sen benim için şimdi yüz binlerce çocuktan birisin. Ne senin bana bir ihtiyacın var ne de benim sana. Ben de senin için yüz binlerce tilkiden biriyim. Ama beni evcilleştirirsen birbirimize ihtiyaç duyarız. Sen benim için dünyada bir tane olursun, ben de senin için.”
“İnsanlar bu gerçeği unuttular, sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeyden
her zaman sen sorumlusun. Gülünden sen sorumlusun…”
“Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır.”
“You are but a little boy to me, like a hundred thousand little
boys. And I do not need you. And you do not need me either. I am only a fox to you like a hundred thousand foxes. But if you tame me, we will need one another. You will be unique in the world for me. I will be for you unique in the world.”
“But you must not forget it. You become responsible forever for what you have tamed.”
“It’s the time you lost for your rose that makes your rose so important.“
Daha çok alıntı yapmak isterdim de kitabın hepsini burayı yazamayacağım için kendiniz okumanız lazım mecbur 😁
Arada bir, biz “büyüklerin”, biraz acayip ve çoğu zaman mantıksız olduğumuzu, neyin önemli neyin önemsiz olduğunu çoğu zaman karıştırdığımızı ve aslında neyin önemli olduğunu hatırlaması gerekiyor sanırım. Zira “Asıl sorun büyümek değil ki, büyürken unuttuklarımız“ di mi?