Yıllardır ‘İngiltere’de doktor olmak nasıl, neden İngiltere?’ şeklinde sorulara sıklıkla muhatap oluyorum. Bu cevapların uzun ve detaylı versiyonlarını, oluşturmuş olduğum ‘İngiltere’de doktorluk rehberi’nde ve bu konudaki videolarda çokça bahsettim ama, çok vakit ayıramayanlar için elimden geldiğince özetlemeye çalışacağım.
Sağlık çalışanı olmak dünyanın her yerinde zor, ama zaten zor olan bu işe bir de insani olmayan çalışma saatleri ve koşulları, hasta ve yakınlarından sürekli gelen sayısız sözlü ve fiziksel şiddet, hiyerarşi ve zorbalık gibi faktörler de eklenince tadından yenmiyor :) Bu şartlar nedeniyle, tıp fakültesini bitirdiğimde, çok severek seçtiğim mesleğe hepten küsmeye çok yaklaşmıştım. Özellikle intörnlük sırasındaki deneyimlerin bunda çok etkisi oldu. (Bilmeyenler için not: İntörnlük, asistan doktorlar gibi yoğun bir şekilde çalışmamıza rağmen maaş almadan, hatta yıllık izin, hastalık izni gibi haklar bile olmadan bir nevi köle gibi çalıştığımız, sıklıkla şiddete ve zorbalığa maruz kaldığımız tıp fakültesinin son senesi oluyor). Ama çok şükür sonrasında İngiltere’ye yerleşme ve burada doktorluk yapma imkanım doğdu. Yeni bir ülkede, yabancı bir dilde, başka bir sağlık sisteminde doktor olmak, denklik sınavlarını geçmek, uzmanlık yoluna girmek, çoğu zaman yol gösteren olmadan yolunu el yordamıyla açarak ilerlemek oldukça zor olsa da, sonuçta kavuştuğum insani şartlar için bu çabaya fazlasıyla değdiğini düşünüyorum. Doktorluk her yerde zor bir meslek olsa da, şartlar daha insani olunca mesleğime olan sevgim geri geldi ve sık sık bunun için şükrediyorum.
Pek çok kişi merak ettiği için, iki ülkenin sağlık sistemindeki, bana göre en belirgin farklardan birkaçını özetlemek isterim (sağlık çalışanı olmayanlar için de anlaşılır olsun istedim, o nedenle bazı terimleri ve kavramları uzun uzun açıkladım :):
Türkiye’de uzmanlık eğitimi alan (asistan) birçok doktor, haftada en az 90 saat çalışır, ve nöbetçi olduğunda 33 saat aralıksız, çoğunlukla dinlenmeden çalışmak zorunda bırakılır. Neredeyse ömrü hastanede geçer, onun dışında bir hayatı pek olmaz.
İngiltere’de, pek çok Avrupa ülkesindeki gibi, haftada ortalama 48 saatten fazla pek çalışılmaz, ve nöbetçi de olunsa, bir seferde maksimum 12 saat çalışılır.
Türkiye’nin aksine İngiltere’de, hastalar ve yakınları ile doktorlar arasında genellikle karşılıklı saygı ve nezaket hakim, insanlar karşılıklı daha sabırlı. Sağlık çalışanına sözlü ya da fiziksel şiddet yok denecek kadar az, ve ola ki olursa da gereken müdahale ve işlem yapılır, tekrar olmaması için uğraşılır. İnsanların çoğu bunun yanlış olduğunu bilir, şiddetle işini halletmek, ‘istediğim olmazsa doktora saldırırım’ düşünceleri yaygın değil. Türkiye’de sağlık çalışanlarına şiddet meselesi çok faktörlü ve çetrefilli bir konu, farkındayım. Ancak yeri gelmişken şunu söylemek isterim, bir insanın bir davranışını, işini yapışını vs beğenmiyorsak, taleplerimizi karşılamıyorsa, bunun çözümü kesinlikle şiddet olmamalı. Şiddeti mübah kılacak hiçbir davranış olamaz. Dahası şiddet sadece fiziksel olmaz, sözlü şiddet (bağırma, tehdit, küfür vb) de şiddettir ve yanlıştır. Türkiye bu nedenlerle iyi hekimlerini kaybetmeye devam edecek ne yazık ki…
Gelişmiş pek çok ülke gibi İngiltere’de de, bu karşılıklı nezaket ve saygı meselesi aynı zamanda sağlık çalışanları arasında da, hatta toplumun her yerinde mevcut ve bu da iki ülke arasındaki çok önemli farklardan biri. Bunun etkilerini trafikte de görüyorsunuz, markette de, banka kuyruğunda da.
Sağlık çalışanları arasındaki zorbalık meselesi de başka ciddi bir problem. Psikiyatri ve psikoloji ile bir süredir uzmanlık alanım gereği haşır neşirim ama bu ‘Ben çektim sen de çekeceksin, şimdi güç bende, o zaman altımdakileri ezme sırası da bende’ psikolojisini anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Bunu yapan insanların kendi içlerinde derin bir yetersizlik hissi var muhtemelen ve onu bu şekilde başkalarını ezerek doldurmaya çalışıyorlar, ancak bu şekilde başkalarında açtıkları derin yaraları nasıl fark etmiyorlar ya da umursamıyorlar, işte onu aklım almıyor. İngiltere’de ekip ruhu ve ekip içi iletişime çok önem verilir, çünkü bunun hastanın iyiliğine olduğu bilinir. Eğitim sürecinde olan asistan doktor, hocasına, kıdemlisine bir şey sormaktan çekinirse öğrenemez ve hasta için en iyisinin yapılması zorlaşır, bu nedenle kıdemlilerin nazik olması burada çok önem verilen bir beceri olarak görülür. Türkiye’de kendisinden 1 ay bile daha az kıdemli olduğu için çömezine yapılmadık zorbalık bırakmamak norm halinde maalesef, ama İngiltere’de genellikle uzman da, kıdemli de çömez de aynı ekibin bir parçası olan meslektaşlar olarak, karşılıklı saygı çerçevesinde beraber çalışıyorlar.
Türkiye’de de herkesi aynı kefeye koymak istemem, çok şükür ki birbirine nazik davranan da var, ve tabi ki İngiltere’de de kaba davranışlar hiç yok değil, ama hem seviye hem de oran olarak çok farklı, hem de yapılsa da hakkınızı arayıp bulma olasılığınız çok daha yüksek. Ayrıca İngiltere’de herkesin yılda bir iş arkadaşlarından da hastalardan da geri bildirim toplaması gerekiyor. Bu da insanları daha düzgün davranmaya iten faktörlerden biri oluyor. Ama temel sebebi bence toplumsal olarak eğitim ve görgü seviyesinin genel olarak daha yüksek olması ve genel olarak kültürel farklılıklar.
Yukarıda saydığım bu problemlerin temelinde çok derin sosyolojik, psikolojik ve sistemsel problemler yatıyor, o nedenle doğrusu kolay kolay değişeceğine dair pek ümidim yok maalesef. Ama belki yavaş yavaş da olsa, insanlar bilinçlendikçe biraz değişim olabilir niyetiyle bunları ifade etmek istedim.
Özellikle de sistemsel kısım aslında değişime daha açık, ama o da bir günde olacak bir şey değil ve söylenildiği kadar kolay ve basit meseleler değil. Ne gibi sistemsel farklılıklar var derseniz, örneğin İngiltere’de belli bir alandaki uzman doktora ulaşabilmek için Aile Hekimi’nin sevk etmesi gerekliliği, bütüne bakınca sistemlerin düzgün çalışması için çok faydalı olabilen bir uygulama. Hastalar genelde bunu çok sevmiyor biliyorum, ama kaynaklar sınırlı olunca kaynakların optimizasyonu önemli. Her ülke kendi önceliklerine göre bu kaynakları farklı şekilde değerlendiriyor ve mecburen bir yerden kısıyor. Kimi ülkenin önceliği bizim önceliklerimiz ile uyuşmadığı için o ülkenin sistemini sevmiyoruz. Türkiye daha çok hasta başına ayrılan zamandan ve doktorun çalışma koşullarından kısıyor, İngiltere de başka şeylerden. Hiçbiri mükemmel değil. Kimine göre Türkiye daha iyi, kimine göre İngiltere. Göç kararları alırken, diğer yaşam parametrelerini (eğitim, yaşam standardı vs) karşılaştırırken de geçerli bu ilkeler aslında. İngiltere sağlık sistemi de mükemmel demiyorum tabi ki, hiçbir yer mükemmel değil ve gelişmesi gereken çok şey var. Ancak bu sistem sayesinde hastanedeki uzmanlar günde 50 tane, kendi uzmanlıkları ile çok alakası olmayan hasta görmek yerine, belki 10 tane, kendilerine gerçekten ihtiyacı olan hasta görüyor. Dolayısıyla bu hastalara yeterli zaman ve enerjiyi ayırabildiği için o görüşmenin kalitesi, ve bu görüşmeden hem hastanın, hem doktorun tatmini artıyor. Tabi bunun sonucu olarak maalesef randevuya ulaşma süresi uzuyor. Dediğim gibi İngiltere’nin de daha yol alması lazım. Belki pandemide sağlık sistemlerine daha fazla ödenek ve imkan verilmesinin önemi daha iyi anlaşılmıştır ve dileriz iyileşmeler görürüz.
Aile hekimi sevk etmeden uzmana gidememe ve bu nedenle uzun bekleme süreleri, ve genel olarak İngiltere sağlık sistemine hastaların bakış açısı, buraya geldiğimden beri pek çok Türk göçmenden duyduğum ve bir çok insanın şikayetçi olduğu bir konu ve ben de bunun üzerine yıllardır düşünüyorum doğrusu. O nedenle bu konuyu biraz daha açmak ve hem hastalar hem doktorlar açısından dilim döndüğünce anlatmak isterim.
Öncelikle doktorum diye ben de hiç hasta olmuyorum sanılmasın, sonuçta ben de insanım. Ayrıca her insan gibi ben de bazen hasta yakını oluyorum. Dolayısıyla hasta ve yakını olma tarafını da az çok biliyorum, ama elbette doktor olmanın bana kattığı bilgi ve deneyimlerle, bir uzmana ne zaman gitmem gerektiğini az çok bilebildiğim için, doktor olmayan birinin aylarca doktor görmeyi beklerken yaşadığı anksiyete kısmına empati yapmam zor olabilir, onun farkındayım. Ancak hastalar genellikle doktorlar tarafını bilmiyor, ve tıbbi bilgi sahibi olmadan doktorların kararlarını sağlıklı bir şekilde eleştirmek çok mümkün değil.
Bir de şunu belirtmek isterim, İngiltere’de doktor da olsanız, kendi kendinize test, ilaç isteği yapamıyorsunuz (talep etseniz de çok dinlemiyorlar), ayrıca sonuçta benim de kendi alanım dışındaki uzmana danışmam gereken bir sağlık sorunum olduğunda uzmana gitmem gerekiyor, ve doktor olmanız İngiltere’de sistemde sizi öne geçirmiyor, herkesle aynı yollardan geçmeniz gerekiyor ve herkesle eşitsiniz. Dolayısıyla pek çok Türk göçmeninin hasta olarak yaşadığı sıkıntıları ben de yaşıyorum ve bunların çok ideal olmadığının farkındayım. Ancak halk sağlığı uzmanı ya da bu konularda bütüncül bakma sorumluluğunda olmadığımızda genellikle kendi açımızdan bakıyoruz ve bizim için karlı olan sistemin en iyi sistem olduğunu düşünme hatasına düşebiliyoruz. İki sistemde de problemler var, ama problemler farklı, ve bazen görmediğimiz problemleri yok sanıyoruz. Belki Türkiye’deki sistemde bekleme süresi az olunca hastaların endişesini hemen alıyor, ki bence de doktorun en önemli görevlerinden biri de hastanın endişesini azaltmak, ama bazen hasta bakış açısından bakınca bazı noktalar görülemiyor. Sonuçta doktorun tek görevi hastanın endişesini azaltmak değil, esas ve daha önemli olan görevi, hastanın zarar görmesini engellemek, yapılması gereken bir tedavi varsa onu vermek. Elbette hastanın görüşü ve beklentileri dinlenmeli, ki bu İngiltere’de çok önem verilen bir konu, ancak bunda bir denge esas. Tedavi kararlarını tamamen hastalar verirse, bu bazen hastanın zararına olan kararların uygulanmasına sebep oluyor. Ayrıca insanlar her istediğinin yapılmasına alıştığı zaman bu da uzun vadede daha sabırsız ve daha da talepkar olmalarına sebep olabiliyor. Günümüzde her şeyin fazlaca kolay ulaşılır olmasının bir getirisi bu aynı zamanda..
İngiltere’deki sistem de biraz abartı olabilir ona da katılıyorum, insiyatif kullanma, kural dışına çıkma pek yok. Ama bu aynı zamanda genellikle tedavilerin daha standart ve güvenli olmasını sağlıyor. Bunun da sıkıntıları oluyor, illa ki bazı insanlar ihtiyacı olduğu halde antibiyotik alamıyor ya da zamanında uzmana ulaşamıyor ne yazık ki, ama Türkiye’de de herkes mükemmel sağlık hizmeti alıyor diye düşünülmesin. Bu standart yaklaşımın da pek çok avantajı var sonuçta. Ayrıca elbetteki guideline’lar da mükemmel denemez, ama guideline’sız tamamen her doktorun kendi kendine karar vermesi bence daha riskli. Zaten tıbbı zor yapan, bazı konuların yoruma açık olması. O nedenle uygulayan kişinin karar verme yetisine, bilgisine ve deneyimine çok bağlı. Ama guideline’lar en azından bu zorluğu biraz hafifletiyor, sorumluluğu tek tek doktorların üzerinden alıyor. Ayrıca doktorların meslekten soğuduğu, yorulduğu, her hastaya yalnızca 5 dk ayırabildiği bir sistem çok sürdürülebilir değil.
Bir de GMC’nin (İngiltere’nin Tabipler Birliği gibi olan kurum) katı kurallarının da etkisiyle doktorların hata yapma şansı fazla yok. Her şeyin kuralına, guideline’lara uygun ve belli bir standartta olması gerekiyor, ama bazen hastalar guideline’lara uyulmasın da bizim istediğimiz olsun istiyor. Onu da anlıyorum, ama bu şekilde herkes ‘bana bir istisna yapılsa olmaz mı?’ mantığında olunca sistem çökebiliyor :)
Dünyanın her yerindeki meslektaşlarım, tüm sistem problemlerine rağmen, canla başla çalışıp, iyi niyetle, ellerinden gelenin çok daha fazlasını yapıyorlar, ancak bir doktor tek başına sistemi değiştiremez ve sistem kötüyse işini de iyi yapması zorlaşır. Ama insanlar genelde bu sistemsel problemler için de yine doktoru suçlama eğiliminde oluyor ne yazık ki ve hırsını doktordan almaya çalışıyor.
Objektif olarak bakarsak sanırım özetle, aile hekimlerinin sevki gerekmeden uzmana ulaşma meselesi hastalar için iyi iken doktorlar için çok iyi olmayan bir sistem olabilir, İngiltere’de de tam tersi. Ama bu da o kadar basit değil, zira mutsuz doktorlar işini daha kötü yapabilir ve bu da hastaları etkiler. İngiltere’de gerçekten çok ciddi ve acil bir problemi olup uzmana uzun uzun görülmesi gereken kişi genellikle bu hizmeti güzel bir şekilde alıyor bence (istisnalar olabilir), ama öldürmeyip de süründüren hastalıklarda biraz daha sürünme riski var, bu da üzücü elbette. Bir de İngiltere’de hızlı olsun diye kaliteden ödün verme diye bir prensip pek yok. En azından hedef bu. Bu doğru ya da yanlış demesi zor, tercih meselesi ve kültür farklılığı diye algılıyorum ben. Bu acilde bile geçerli. Türkiye’de 1 saat beklediği için olay çıkaran hastalar ve acillerin acil olmayan sebeplerle kullanılması nedeniyle her hastaya 2-3 dakika ayrılırken, İngiltere’de genellikle acilde dahi en az 20-30 dk ayrılır (hastanın notlarını okuması ve yazması da eklenince genelde daha da uzar). Bu yüzden, özellikle de tıbbi olarak gerçekten çok acil bir probleminiz yoksa İngiltere’de acilde bazen saatlerce bekleniyor, ve Türkiye’den gelen biri için şaşırtıcı bir şekilde, insanlar genelde sakince bekliyor.
Şunu tekrar vurgulamak isterim, ben şu sistem daha iyidir savunmasını yapmaya çalışmıyorum. Sistemi ben kurmadım zaten sonuçta, sorumluluğu da bana ait değil, ben sadece sistemin bir çalışanıyım. Ben kendi payıma düşen işi elimden gelen en iyi şekilde uygulamaktan sorumluyum, sistemi değiştirme gücüm yok denecek kadar az. O yüzden bir tarafı övmenin bana bir faydası yok. İngiltere’de yaşıyorum diye her şeyini fanatikçe övmem, Türkiye’yi de fanatikçe eleştirmem gerekmiyor. İki sistemin de hataları olduğunun farkındayım. Ancak totale bakınca İngiltere’de doktor olmayı Türkiye’de doktor olmaya tercih ediyorum. Kimseyi bir şeye ikna etmeye çalışmak gibi bir amacım yok, zaten öyle bir şey mümkün de değil. Ben ancak bilgi ve deneyim aktarımı yapabilirim, herkes de kendi filtresinden geçirerek kendi kararını verir.
Dolayısıyla bu yazı ‘İngiltere’de hasta olmak süper’ diye anlaşılmasın lütfen. Hasta olmak da her yerde zor ve burada da yukarıda saydığım belli zorluklar var. Ben prensip olarak doğruya doğru, yanlışa yanlış demeye gayret ediyorum, bir insanı da, ülkeyi de, sistemi de, bütünsel olarak değerlendirmeye çalışıyorum. Bir yanlış bir sürü doğruyu yok etmez. Her sistemin gelişmeye ihtiyacı var, ama bu demek değil ki her şey yanlış. Türkiye’de iyi olan bazı şeyler İngiltere’ye, İngiltere’de iyi olan bazı şeyler de Türkiye’ye uygulanabilir. Belki de ikisinin ortası bir şey en iyisidir. Ben elimden geldiğince nötr bir şekilde durumu içerden bilen birinin gözünden anlatmak istedim. Umarım faydası olur. Şunu da belirteyim, halk sağlığı uzmanı değilim ve ben de yanılıyor olabilirim. Bazı şeylerin doğru cevabını bulması gerçekten zor. Hepimiz olayları kendi bakış açımıza göre yorumluyoruz ister istemez, o yüzden hepimizin ister istemez yanlı düşünme riski var.
Sanırım bu tartışma hiç bitmez, bu konu da aslında buraya yazdığımdan da daha derin. Eminim ki yine de pek çok insan (özellikle doktor olmayanlar) Türkiye’deki, istediğimiz gibi uzmandan randevu alabilme sistemin en iyisi olduğunu savunmaya devam edecek. Bunun bir sebebi de belki o sisteme alışmış olmamız. Sanırım zaten bu sebeplerden ötürü bu sistem (uzmana aile hekimi yönlendirmeden gidilememesi) Türkiye’de uygulanamıyor. Yöneticiler de biliyor ki, halkımızın bunu kabul etme şansı pek yok, isyan çıkar. Kaldı ki Aile Hekimi sevki zorunlu hale gelse, eminim ve maalesef ki bu konuda sürekli kavgalar çıkacağı için uygulanması da çok zor olur. Belki de bizim halkımız için en iyi sistem budur, ben de emin değilim doğrusu. Sonuçta kültürel beklentiler de önemli. Bir de tabi sağlık harcamaları meselesi var, bu da biraz ülkelerin tercihleri ve politikaları ile alakalı.
Son olarak da şunun altını çizmek isterim, elbette ki ülke değiştirmek her şeyin çözümü ve cennete kavuşmak gibi bir şey değil, göçün de pek çok zorluğu var, ve bunlar herkesin kendi durumuna göre vermesi gereken, kişisel tercih ve kararlar. Ancak insana hizmet etmek isteyen, mesleğini daha insani şartlarda yapmak isteyenler için, başka alternatifler de olduğu bilinsin istedim. Zorbalığa, şiddete ve zor çalışma koşullarına tahammül etmek tek yol değil :)
Umarım ki her yerde şartlar hem doktorlar hem hastalar için en kısa zamanda çok daha iyi hale gelir, ancak daha çok yol var…
Ekleme:
Bu konuda detaylı bir SWOT analizi tablom var aşağıdaki linkte.
Büşra - İngiltere’de doktorluk SWOT Analizi (Avantajlar Dezavantajlar)
https://docs.google.com/document/d/1wn4Lziv2WjGEWk24lJi5Ip9NchP114kEyxtRmmmBHeI/edit?usp=sharing
SWOT (Strengths, Weaknesses, Opportunities, Threats) analizi bu tarz kararlarda madde madde görüp karşılaştırmak için iyi oluyor. Türkçelerini, Güçlü Yönler, Zayıf Yönler, Fırsatlar ve Tehditler (GZFT) şeklinde çevirebiliriz. Bu belgede temel olarak İngiltere ile Türkiye’de doktorluk karşılaştırmasından bahsetmekle beraber, genel olarak iki ülke arasındaki yaşam şartlarının da bir karşılaştırması aslında. O nedenle yani sadece doktorlar değil, göç düşünen ya da halihazırda göçmen olan pek çok insanın işine yarayabilir diye düşünüyorum. Bu link aynı zamanda İngiltere’de doktorluk rehberi’nde de var ama rehber uzun olduğu için bulamayanlar olabilir diye ayrıca vurgulamak istedim.